LOKMAN HAZRETLERİ
LOKMAN, Baurun(veya Bauran)’ın oğlu olup,Eyyub (a.s)’ın da kız kardeşi veya halası oğludur. Lokman hazretleri Davud(a.s)’a kavuşmuş(H.Ö.1678) onunla sohbette bulunmuştur.
Bir rivayette İsrail oğulları arasında KADI’lıkta bulunmuştur. Muhyiddin Arabi: “Lokman hz.’nin peygamberliğinde ihtilaf olunmuştur.Her peygamberin bir sanatı olduğu gibi, onun sanatı da terzilikti.AD kavmi zamanında Mekke’ye gönderilen yağmur duası yapacak heyette oda bulunuyordu.O vakit Lokman hazretleri 200 yaşında idi.Bundan sonra 1300 sene daha yaşamıştır. Ebu Cafer Muhammed b.Cerir et-Taberi tarihinde rivayette gelirki; “Lokman üçbinyediyüz sene yaşadı”(c:3,sh:466) denilmiştir, diyor. Hz. Lokman’ın yaşı ile ilgili bazı eserlerde; “ Yedi kartal devri yaşadı” diye uzun uzun anlatılan sözlerin kesinlikle aslı yoktur, Kuran’a da nassa da aykırıdır… Hz. Lokman’ın tıbba ait bir çok önemli açıklamaları vardır. Ayrıca nasihatleri çok ehemmiyetlidir. VEHEB: “Lokman’ın 12 bin hikmetli sözleri vardır.” der. Lokman hz. oğluna vaaz ederken yanına bir dağarcık dolusu taş kor, yaptığı her nasihatte dağarcıktan bir taş alıp diğer tarafa kormuş. Dağarcıkta taş bitince; “Ey oğulcağızım, sana öyle nasihatler yaptım ki, eğer o nasihatleri bir dağa yapmış olsaydım, dağ parçalanırdır” demiştir. Kuran’da Lokman suresinde oğluna yaptığı vaaz’u nasihatten en önemli bir kaçı örnek olarak anlatılmaktadır. Lokman hz.leri bu nasihate, en önemli nokta olan, Allah’a ortak koşmamayı tavsiye ile başlamıştır. Bu nasihate başlarken, imanın önemi, imansızlığın da felaketini anlatmada öylesine heyecanlanıp üzerinde durmuş ki, o anda Lokman hz.lerinin dudağı çatlamıştır. Lokman hazretleri oğluna nasihati, Lokman suresinde şöyle başlar; “Ve yadet o zamanı ki, Lokman oğluna vaaz ederken demişti ki: Ey oğulcağızım Allah’a ortak koşma, şüphe yok ki, şirk pek büyük bir zulümdür. Ey oğulcağızım, muhakkak, yaptığın hayır veya şer hardal tanesi ağırlığında olsa, o da bir kaya içinde, yahut göklerde veya yerin içinde bulunsa Allah onu kıyamet günü getirir meydana çıkarır hesaba çeker.Muhakkak Allah latiftir, habir’dir. Ey oğulcağızım; namaz kıl, iyiliği emret, insanları kötülüklerden vazgeçirmeye çalış ve bu hususta uğrayacağın sıkıntılara sabret, muhakkak bunlar, azm olunacak, yapılması için gayret edilecek işlerdendir. Ve ey oğulcağızım; büyüklenerek insanlardan yüz çevirme, ve yer yüzünde kendini beğenerek kibirle yürüme, muhakkak Allah büyüklenip övünenlerin hiç birini sevmez. Yürüyüşünde iktisat et, kibirlide değil, miskince de değil, mutedil ve vakarlı yürü. Ve sesini konuşurken indir, fazla yükseltme, şüphe yok ki, seslerin en kötüsü-çirkini eşeklerin sesidir”.(Lokman Suresi Ayet 13,16,19)
Lokman Hazretlerinin hikmetli sözlerinden birkaçını verelim: “Ey oğulcağızım, peygamberlerden birçoğuna ulaştım. Bunların sözlerinden sekizini aldım. Sen namazda isen kalbini koru, başka yere kaydırma. Yemekte isen boğazını koru, çok yeme. Başkasının evinde isen gözünü koru sağa sola bakıp durma. İnsanlar arasında isen dilini koru. İki şey unutma:Allah’ı ve ölümü unutma. İki şeyi unut: başkasına yaptığın iyiliği unut. Başkasının sana yaptığı kötülüğü unut.” Bazı kimselerde şöyle derler: Başkasına yaptığın kötülüğü unutma, başkasının sana yaptığı iyiliği unutma, demişlerdir.
Cenab-ı Hak bu nasihatlere nasihatlenmek cümlemize nasip buyursun.
LOKMAN HZ.’nin KABRİ
Bu hususta bazı tarihçiler Eyle’de, bazıları Remle’de, bir kısmı da Medyen’de demişler.
Lokman hazretlerinin Davud(a.s) dönemine ulaşmış, daha sonra çok yaşamış, güzel hikmetli sözleriyle insanları irşada çalışmış, bir yerde durmamış birçok yöreleri dolaşmış, bir yandan insanlara nasihat ederek doğru ve hak yola davet ederken bir yandanda hekimlik sıfatı ve mesleğiyle hastaları tedavi ederek insanlara yardımcı olmuştur.
Bundan dolayı Lokman hazretlerinin nerede vefat edip defnolunduğu o günkü şartlarda tam tesbit edememişler, bundan dolayı da yukarda isimleri geçen yörelerde Lokman hazretlerine ait bir kabir gösterilememiş, sadece sözde kalmıştır.
Zamanla araştırmalar geliştikçe, Lokman hazretlerinin ve ŞİT(a.s)’mın kabirlerinin Tarsus’ta olduğu burada bulundukları anlaşılmıştır.
Prof.Ahmet Akgündüz’ün Tarsus tarihinde;
4-Tarsus’a dünya çapında ün sağlayan ise, onun coğrafi yapısı ve güzelliklerinin yanında, Eshab-ı Kehf, Daniyal(a.s), Bilal-i Habeş (r.a), Halife Me’mun, Hz.İsa(a.s)’nın havarisi St.Paul gibi önemli şahsiyetlerin burada doğmuş, yaşamış veya Tarsus’ta bulunmuş olmalarıdır. Bu nedenle şehir hem Müslümanlar hem Hıristiyanlar için büyük önem arz etmektedir. Hıristiyanlar için önemli olmasının sebebi; onların inancına göre, Eshab-ı Kehf mağarasının, hapsedilen bir takım azizlerin 157 sen sonra sağ olarak bulunduğu yer olmasıdır. Ayrıca Hz.İsa’nın ünlü havarisi St.Paul’un doğum yeri Tarsus’tur. Evinin yanında ki su, şifalı olarak kabul edilmekte ve öylede bilinmektedir.
Müslümanlar için önemli olmasının sebebi ise halen tahrif edilmiş olsa bile, ilahi bir din olan Hıristiyanlığın aslının İslamiyet ile aynilik arz etmesi ve bu nedenle Müslüman gençlerin şirk ve zulüm karşısında vermiş oldukları mücadeleyi sembolleştiren Eshab-ı Kehf burada bulunmasıdır. Ayrıca Hz.Peygamber’in müezzini Bilal-i Habeşi’nin, Şit(a.s), Lokman(a.s) ve Daniyal(a.s)’ın da burada makamlarının veya kabirlerinin bulunmasıdır.(Tarsus Tarihi, Prof.Ahmet Akgündüz,Sh:10)[1]
Vamik Şükrü bey, Kuyud’i Vakfiyye’ye dayarak:Tarsus’ta Şit(a.s)’ın bulunduğunu kaydetmektedir. (Tarsus Tarihi, Prof.Ahmet Akgündüz,Sh:454)
2008 yılında vakıflar tarafından Tarsus Ulu Camii çok güzel bir tamirat gördü.Bu sırada, camiinin kıbleye girişe göre sol tarafında bulunan türbe kısmı elden geçirilirken, Şit(a.s) ve Lokman(a.s)’na ait kabirlerin üzerine bulunan tahta sandukalar kaldırıldığında, toprak kabir yerleri çıktı. Bu kabirlerin üzerine tam İslam kurallarına uygun, fazla yüksek olmayan laht yapıldı.
Meşhur Muruc-üzzeheb sahibi Mes’udi, Lokman(a.s)’ı anlatırken şöyle diyor;
“ Lokman: Salih bir kul idi. Allah azze ve celle ona hikmet nimetini-hekimliğini vermişti. Hikmet ve zühd, maddeye aslan önem vermeyen zühd sahibi idi. Hikmetli sözleri, nasihatleriyle alemde yer yüzünün insan toplumu bulunan her tarafında insanlara açıklamalarda, nasihatlerde bulundu. Yunus bin Meta, peygamberlik göreviyle gönderilinceye kadar buralarda insanlara hikmetli sözleriyle açıklamalarda bulundu, hastalarına şifa için gezip durdu… diye anlatılmaktadır.( Muruc-üzzeheb c1, sh 70)
Şimdi; Kudüs’te, Davud(a.s) ile birlikte bir hayli bulunduktan sonra, daha çok uzun yaşamış, yer yüzünde hikmetli söz ve nasihatleriyle insanları irşad etmeye hekimliğiyle, hastalarına şifa için dolaşan Lokman(a.s) dünyanın en eski, ilk kurulan, en kalabalık ve ilim merkezi olan Tarsus’a gelmez olur mu? Nitekim; yukarıda kaydedildiği üzere, Şit(a.s) ve Lokman(a.s)’nın toprak kabir kısımları çıkmış ve lahtler bu kabirler üzerine yapılmıştır.
Halife Me’mun kültürlü, bilhassa hadis üzerinde bilgili bir kişi idi. Tarsus’ta bulunduğu sırada hastalandığı vakit kardeşi Mu’tasım’a “ ben vefat ettiğim zaman Tarsus’taki mescidin yanından bulunan kısma(şimdiki ulu camiinin sol tarafındaki türbe) kısmına defnet, diye vasiyet etmiştir. Beni Bağdat’a götürün, ülkeme defnedin dememiştir.
Bunun sebebi şudur.
Hadisi şerif’te ; Ölülerinizi salih kimselerin hallerini dinen,ahlaken, iyi bildiğiniz kimselerin arasına defnedin. Hiç şüphe yok ki, kişi kötü kabir komşusundan, dünyadaki kötü ev komşusundan gördüğü eziyetten daha çok eziyet görür” buyurmuşlardır.(A.Ra’üf Menavi.C.c,ı.sh:54)
İşte Halife Me’mun, Lokman hazretleri ve Şit(a.s)’ın burada yattıklarına kani olduğu içindir ki, kendisinin bu seçkin iki zatın yanına gömülmesine vasiyet etmiştir.
Hakikati yine ancak Allah bilir.
Cenab-ı Hak bizleri şefaatlerine nail eylesin.
[1] Burada yanlış anlaşılan yada yanlış kullanılan bir kelimeyi açıklamakta yarar bar.
Bir kısım zevat: MAKAM: kelimesini, bir zatın uğrayıp yada bir süre kalıp geçtiği yer şeklinde kullanmaları doğru değildir.
“İlaveli müntehabt’ı Lügat’ı Osmaniye”de şöyle açıklanır.
MAKAM: Bir şeyin mevcud ve kaim olduğu, orada durup bulunduğu mahal yerdir. Ve hususan özellikle birinin mezarı… diye açıklanır.( C 2:sh 373)
“Lehci Osmanide” ise: MAKAM: Bir büyük zatın medfuni-defnolduğu, gömüldüğü yer, ziyeratgah diye açıklanmaktadır.( sh 735)